DOLAR 41,3955 0,44%
EURO 48,5652 0,65%
ALTIN 4.842,57-0,05
BITCOIN 47964700.08196%
Mersin
31°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

admin

admin

12 Eylül 2025 Cuma

12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ BAĞLAMINDA ABD VE SİYASAL İSLAM İLİŞKİSİ

12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ BAĞLAMINDA ABD VE SİYASAL İSLAM İLİŞKİSİ
2

BEĞENDİM

ABONE OL

12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ BAĞLAMINDA ABD VE SİYASAL İSLAM İLİŞKİSİ
-1-
Eylül 1980 Darbesi Öncesi İç ve Dış Yansımaları

1970’lerin ikinci yarısında Türkiye ağır bir ekonomik kriz, kutup¬laşmış siyaset ortamı ve sokakta artan şiddet olayları ile sarsılıyordu. “Sağ-Sol” adı verilen Ülkücü ve Komünist/Sosyalist Gençlik hareketleri ile başlayan çatışmalar, günlük hayatı etkiler hâle gelmişti; her gün onlarca insan sokaklarda öldürülüyordu. Elbette ki ülkemizde de baş gösteren, dünyayı kasıp kavuran 68 Kuşağı Gençlik/Öğrenci Hareketleri ve ardı sıra gelen 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası sonrası artan şiddet olayları, ne hikmetse 12 Eylül 1980 gününe kadar göz yumuldu. Elbette ki Ordu, 1968-1980 arası dönemin “olgunlaşmasını” bekleyerek, bu kaos ortamını gerekçe göstermiş ve 12 Eylül 1980’de yönetime el koydu.

ABD’nin Tutumu

1970’lerin sonlarında Türkiye’deki siyasal kaos, sağ-sol çatışmaları ve ekonomik kriz ABD’yi endişelendiriyordu. Çünkü ABD, Türkiye’nin kendi güdümünden çıkıp istikrarsızlaşmasını ve Sovyet nüfuzuna kaymasını istemiyordu. 1979 yılında baş gösteren İran İslam Devrimi ve aynı yıl Sovyetler’in Afganistan’ı işgali sonrası Türkiye’nin önemi ABD için daha da arttı.

Sağ (Ülkücüler) Açısından

Darbe öncesi Ülkücüler, “Komünizmle Mücadele” şuuru ile hareket ediyor, devletin bekası için tehdit gördükleri sol örgütlere karşı aktif rol alıyorlardı. Özellikle üniversiteler ve şehir merkezlerinde sol gruplarla yoğun çatışmalara girmişti. Darbe sonrası ise Ülkücüler ağır baskıya uğradı. Yüz binlerce ülkücü gözaltına alındı, ağır işkence gördü. Bazı Ülkücüler idam edildi. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) kapatıldı, liderleri Alparslan Türkeş dâhil tutuklandı. Sonuç olarak Darbe, Ülkücülerin beklediği gibi bir “komünizmle mücadele” desteği değil; bizzat kendilerine de yönelen bir baskı ve zulüm oldu. Bu dönem, Ülkücüler için “çile, zindan ve darağaçları” ile anılan bir travmaya dönüştü.

Sol (Sosyalistler/Komünistler) Açısından

Darbe öncesi Sol örgütler “işçi hakları, anti-emperyalizm ve eşitlik mücadelesi” adı altında geniş bir tabana yayılmıştı. Özellikle üniversitelerde ve sendikalarda güçlüydüler. Ancak kendi aralarında bölündükleri fraksiyonlar arasında ayrılıklar vardı. Bu da farklı sol grupların birbirleriyle çatışmasına zemin hazırladı. Darbe sonrası ise Sol örgütler tamamen dağıtıldı, sendikalar kapatıldı, işçi hareketleri bastırıldı. On binlerce Solcu tıpkı Ülkücü Gençlik gibi gözaltına alındı, ağır işkencelere uğradı, bazıları idam edildi. Tüm sol yayınlar yasaklandı, örgütlenmeler yer altına itildi. Sonuç olarak Sol açısından 12 Eylül, hem siyasal hem de toplumsal bir tasfiye hareketi oldu. Türkiye’de solun kitlesel gücü büyük ölçüde kırıldı ve uzun yıllar toparlanamadı.

Ortak Noktalar

Darbe, aslında ne sağın ne solun beklediği gibi bir sonuç doğurdu; iki taraf da ağır bedel ödedi. Hem Ülkücü hem de Komünist/Sosyalist gençlik işkence, tutuklama ve idamlarla karşı karşıya kaldı. Asıl amaç, toplumsal muhalefeti tamamen susturmak ve askerin kontrolünde “düzenli bir siyaset” yaratmaktı. Bu süreç sonunda, 1982 Anayasası ile “otoriter” bir sistem kuruldu. Kısacası Sağ için 12 Eylül, “komünizme karşı devletin yanında” mücadele eden Ülkücülerin, bizzat devlet eliyle ezildiği bir dönemdir. Sol için 12 Eylül ise işçi sınıfı mücadelesinin, sendikaların ve sosyalist hareketin kökten bastırıldığı bir dönemin başlangıcıdır. Her iki taraf için de ortak sonuç kaybolan gençlik, darağaçları, zindanlar ve susturulan özgürlükler oldu.

12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nden Sonra
Siyasi Süreç

Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Darbe sonrası TBMM kapatıldı, siyasi partiler yasaklandı. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş dâhil tüm parti liderleri gözaltına alındı, partileri kapatıldı. 1982’de baskı ortamında yapılan referandumla %92 oyla yeni anayasa kabul edildi. Cuntacı Kenan Evren, anayasa ile Cumhurbaşkanı oldu. Bu Anayasa, yürütmeye özellikle Cumhurbaşkanı ve orduya geniş yetkiler veriyor, özgürlükleri büyük ölçüde kısıtlıyordu. Eski partiler kapatıldığı için askerin izin verdiği yeni partiler kuruldu. 1983 seçimleriyle ABD eksenli Turgut Özal’ın ANAP’ı iktidara geldi.

Toplumsal Süreç

Yaklaşık 650 bin kişi gözaltına alındı, yüz binlerce kişi zindanlarda işkence gördü. Hem sağdan hem soldan 50 kişi resmî olarak idam edildi. On binlerce Ülkücü ve Komünist/Sosyalist gençlik hapislere dolduruldu. İşçi hakları büyük ölçüde sınırlandırıldı, toplu sözleşme ve grev hakları askıya alındı.12 Eylül sonrası toplumda büyük bir suskunluk ve siyasetten uzaklaşma yaşandı.

Ekonomik Süreç

Darbe öncesinde ekonomide büyük bir kriz vardı, enflasyon %100’leri geçmişti, kuyruklar oluşuyordu. İşsizlik alıp başını gitmişti. Darbe sonrası Turgut Özal’ın öncülüğünde 24 Ocak Kararları uygulanmaya başladı. Bu kararlarla Türkiye, ABD güdümlü emperyalist ekonomi sistemi olan serbest piyasa ekonomisine ve dışa açılmaya yönlendirildi. Artık Türkiye Batı’nın bir sömürge ülkesi haline gelmiştir. İşçi sınıfının örgütlü gücü kırıldığı için, ekonomik reformların önü daha kolay açıldı.

Uzun Vadeli Etkileri

12 Eylül, Türkiye’de demokrasinin hafızasında derin bir yara bıraktı; siyaset ve toplum uzun yıllar boyunca darbenin gölgesinden çıkamadı. 1980 öncesinin güçlü partileri (CHP, AP, MSP, MHP) dağıtıldı; 1980 sonrası siyaset yeni aktörlerle şekillendi. “Türk-İslam Sentezi” eğitim ve devlet ideolojisinde öne çıktı. Darbe sonrası devlet, Türk-İslam Sentezini destekledi. Bu, ilerleyen yıllarda ve günümüz siyasetinin zeminini oluşturan “Siyasal İslam”ın güçlenmesini sağladı. Bir diğer husus ise Darbe ile birlikte Sol fraksiyonların kollarından biri olan Apocular/Kürtler arasında PKK hareketi güç kazandı. 1984’te silahlı eylemlere (Eruh ve Şemdinli baskınları) başlandı. Bu dönemde temelleri atılan ve günümüzde siyasal İslam ve siyasal Kürt eli ile Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dinamikleri ile oynandığı, “Sözde Kürt Sorunu”nun silahlı çatışma boyutuna taşınmasının başlangıcı oldu.
Kısacası 12 Eylül’den sonraki süreç, otoriter bir yönetim, bastırılmış toplumsal muhalefet, yeniden şekillenen dış mihraklı siyaset ve serbest piyasa ekonomisine geçiş ile tanımlanır. Bu darbenin etkileri, hem sağ hem sol kesimde büyük bir travma yaratmış, Türk siyasetinde ise hâlâ hissedilen kalıcı izler bırakmıştır. Diğer bir deyişle 12 Eylül’ün getirmiş olduğu siyasi ortam, kimine kıyım kimine ise kaymak olmuştur.

-2-
12 EYLÜL VE ABD

12 Eylül Darbesi ile Askerî Cunta ve ABD İlişkisi

1980’de dünya, ABD-Sovyetler Birliği rekabetinin en sert dönemlerinden birindeydi. Türkiye, NATO üyesi olarak ABD için stratejik öneme sahipti, Sovyetler’e sınır komşusuydu, Orta Doğu’ya açılan kapıydı, İncirlik Üssü gibi kritik üsler ABD için vazgeçilmezdi. 1979’da İran Devrimi ile ABD, Türkiye’yi “kaybedilmemesi gereken” müttefik olarak gördü. Yine 1979’da Sovyetler’in Afganistan işgali ile Türkiye, ABD için cephe ülkesi konumuna geldi.

Darbe Günü ABD’nin Tepkisi

12 Eylül sabahı darbe gerçekleştiğinde, ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin Washington’a geçtiği notlarda şu ifade yer aldı: “Bizim çocuklar başardı (Our boys have done it).” Bu cümle, ABD’nin darbenin sahibi olarak ne denli memnun kaldığını açıkça göstermiştir.
Darbe Sonrası ABD – Cunta İlişkileri
Darbe sonrası ABD, cunta yönetimiyle yakın ilişki kurdu. Kenan Evren ve Cunta liderleri, ABD’nin stratejik çıkarlarıyla uyumlu bir çizgi izledi, NATO’ya bağlılık vurgulandı. İncirlik Üssü ve diğer askeri iş birlikleri kesintisiz devam etti. Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolü güçlendirildi.

Ekonomik Boyut

Özal’ın öncülüğünde 24 Ocak 1980’de açıklanan ekonomik istikrar kararları darbe sonrası sıkıyönetim sayesinde uygulanabildi. Bu kararlar, IMF ve Dünya Bankası destekliydi, ABD de açıkça destekliyordu. ABD açısından darbe, Türkiye’nin “serbest piyasa ekonomisi ve dışa açılma” sürecini garanti altına aldı. Artık Türkiye açık bir pazar konumunda sömürülen ülke olmuştur.

Askerî ve Jeopolitik Boyut

Türkiye’nin jeopolitik konumu ABD için kritik olduğundan, darbe sonrası orduya yoğun askeri yardımlar yapıldı. Türkiye, ABD’nin Ortadoğu politikalarında kilit müttefik haline geldi. 1980 sonrası Türkiye-ABD ilişkileri askeri iş birliği ekseninde daha da derinleşti. Kenan Evren ve Cuntası, içeride demokrasiyi askıya alırken dış politikada ABD ile uyumlu hareket etti. ABD, darbenin “istikrar” getirmesinden memnundu, çünkü Türkiye’nin NATO ve Ortadoğu’daki rolünü güvence altına alıyordu. Bu yüzden 12 Eylül, sadece “iç dinamiklerle açıklanacak bir darbe” değil; aynı zamanda ABD’nin çıkarlarıyla örtüşen, dış desteği bulunan bir müdahale olarak değerlendirilir. Özetleyecek olursak 12 Eylül 1980, Kenan Evren liderliğinde Türkiye’nin “demokratik hafızasında kara bir sayfa” iken, ABD açısından “başarılı bir istikrar operasyonu” oldu. Böylece 12 Eylül, hem içerideki toplumsal-siyasal krizlerin hem de dışarıdaki Soğuk Savaş dengelerinin ürünü oldu.

-3 –
12 EYLÜL VE SİYASAL İSLAM

Darbe Öncesi Siyasal İslam

1968 Kuşağı ile başlayan ve 1970’lerde Türkiye’de Sağ-Sol çatışmaları yoğunlaşmış; sokaklar şiddet olayları ile çalkalanıyordu. Bu ortamda Milli Selamet Partisi (MSP) gibi dini referanslı siyasi hareketler büyüyordu. Darbe öncesi Siyasal İslam, özellikle tüketici ve kırsal kesim tabanlı, “muhafazakâr kimlik” etrafında örgütlenmişti.

Darbe ve Ordu Perspektifi

Darbeci ordu, Sağ ve Sol Gençlik Hareketlerini bastırmak için geniş yetkiler aldı. Ancak Darbeciler, sağ (Ülkücüler) ve sol (Komünistler/Sosyalistler) kesimlerin karşıt eylemlerini kontrol altına almak isterken, Siyasal İslam’ı siyasal ve toplumsal bir denge unsuru olarak görmüştür. Yani dini referanslı muhafazakâr kesimleri “kontrol edilebilir bir güç” olarak gördü. Ordu, “Türk-İslam Sentezi”ni bir devlet politikası olarak benimseyerek, muhafazakâr dini unsurları kontrol altında tutmayı amaçladı. Bu amaçla da eğitimde dini referansları artırmak, kültürel alanda dini değerleri öne çıkarmak, toplumsal kutuplaşmayı azaltmak hedefindeydi.

Darbe Sonrası Siyasal İslam’ın Yükselişi

MSP’nin kapatılması ve siyasi yasaklar sonrası Siyasal İslam, doğrudan iktidara geçemedi ancak yeni partiler ve toplumsal hareketler üzerinden Siyasal İslam tabanı korundu. 1980 sonrası özellikle eğitim ve kültürel alanlarda “Türk-İslam sentezi” devlet politikası olarak yer aldı. Bunlar İmam hatip okullarının güçlendirilmesi, Kur’an kurslarının yaygınlaştırılması, medya ve yayıncılıkta dini referanslı eserler teşvik edildi. Üniversitelerde dindar gençlik kulüpleri teşvik edildi. Bu süreç, Siyasal İslam’ın toplumsal tabanda güçlenmesini ve ilerleyen yıllarda siyasi alanda daha görünür olmasını sağladı.

Uzun Vadeli Etkiler

12 Eylül sonrası Siyasal İslam, doğrudan iktidara gelmese de uzun vadede siyasi sisteme entegre oldu. 1983 sonrası ANAP’lı Özal döneminde, dini referanslı kesimler ekonomik ve kültürel alanlarda etkili olmaya başladı. 1980 sonrası Türkiye’de Siyasal İslam, hem toplumsal bir güç hem de gelecekteki siyasi partiler için bir taban haline geldi. 1980 sonrası Türk siyasetinde etkin bir aktör hâline geldi. 12 Eylül, Siyasal İslam’ı doğrudan iktidara taşımadı, fakat toplumsal ve kültürel olarak güçlenmesini sağladı. Darbeciler için Siyasal İslam, Sol ve Sağ’a karşı kontrol mekanizması olarak görüldü. Sonuçta 12 Eylül ile birlikte, Türkiye’de “Türk-İslam sentezi” eksenli askeri vesayet altında bir devlet politikası ve uzun vadeli Siyasal İslam’ın yükselişi için zemin hazırladı. Yani ABD’nin Ortadoğu bölgesi için planladığı Büyük Ortadoğu Projesinin Türkiye ayağındaki planı olan Yeşil Kuşak Projesi hedeflenmiştir.
Yeliz Yıldırım
Tarihçi

Dipçe: Karikatür için Murat Yilmaz beye teşekkür ederim.